Sayfalar

22.02.2020

(Serinin ilk kitabı)
Erica anne ve babasının ani ölümünden sonra Fjällbacka kasabasına geri döner.Kötü bir tesadüf sonucu yıllardır görüşmediği çocukluk arkadaşı Alex'in küvette cansız bedenini bulur.

Alex yıllar önce bağını koparmış ailesiyle kasabayı terketmiştir.
Erica Alex hakkında gerçekleri araştırırken eski lise arkadaşı polis Patric ile beraber çalışır bu da aralarında liesede kalmış bir aşkı alevlendirir.

iskandinav polisiyesi okuyucuyu biraz yorsa da okunmaya değer diye düşünüyorum.

7.09.2019

İvan İlyiç'in Ölümü

Fotoğraf açıklaması yok.
İvan İlyiç 45 yaşında bir sorgu yargıcıdır.Ailesine düşkün bir aile babası,eğlenmeyi seven neşeli bir insan.Karısıyla süregelen çatışmaları,itibar sahibi olmak için çabalaması kendini yalnız hissetmesine neden olur.Bu yalnızlığı arkadaşlarıyla olan eğlencelerinde,davetlerde,partiler de gidermeye çalışır.
Bir gün karın ağrısıyla başlayan hastalığı kısa sürede ilerleyerek yatağa düşmesine sebep olur.Doktorlar ellerinden gelen tüm tedaviyi yaparlar ancak onlar da çaresiz kalmıştır..Arkadaşları şimdiden yerine gelecek kişi için kendi yakınlarını işe alma girişimine girmiştir.
Acılar içinde kıvranırken yakınlarının tavırlarını üzülerek izlemektedir.Hayatı sorgulamaya başlar.Bürün bunları hak edecek ne yaptım düşüncesiyle Tanrı'ya isyan eder.Yaşamak istemektedir bir yandan da bu yaşadığı hayatın ne kadar anlamsız olduğunu görür.Tüm yaşadığı,sahte arkadaşlıklar,sahte eş sahte bir hayattır...


9.06.2019

Aşk Adında Hayat

Teeny ve Bing nişanlı bir çift.Teeny yemek yapmayı seven bir kız.Nişanlısının hediyesi olan yemek kursunun ilk günü eve geldiğinde kötü bir süprizle karşılaşır.Nişanlısı iki kadınla beraberdir.Çok sinirlenen Teeny Bing ve kdınlardan birinin yaralanmasına sebep olur.Mahkemeden uzaklaştırma alır.
Kalacak yeri yoktur.Bing'in üvey annesi yardımcı olur onu bir eve yerleştirir.Bir akşam barda ilk aşkı Cooper'la karşılaşır.Cooper bir avukattır.
Teeny zor bir çocukluk geçirmiş,neredeyse tüm ailesini kaybetmiştir.Cooperla karşılaşması o günleri yeniden hatırlatır.
Bir akşam nişanlısından buluşmak istediğine dair mesaj gelir.Kanunen yasak olmasına rağmen nişanlısının evine gider ve onu yerde kanlar için de görür.Bir anda bayılır uyandığında ise nişanlısını öldürmekle suçlanmaktadır...
İlk sayfalar da biraz sıkılsam da cinayet sonrasında kitabı beğendim.Süprizlerle dolu bir kitap diyebilirim.Son sayfalara kadar katilin kimliği gizli kaldı tahminlerim tutmadı.
İçinde bolca yemek tarifi,macera,eğlence barındıran bir kitap.Ayrıca son sayfada devam kitabının olduğunu öğrenmenin şaşkınlığını yaşadım. 


Su alan bir kayığın içinde , bir rüyaya doğru çaresizce kürek çeken küçücük bir kızdım ben...

İşte o günler,güzel günlerdi ve tıpkı limonlu tartın ağızda bıraktığı tat gibi kolay kolay aklımdan çıkmıyordu. Şimdiyse hepsi geçmişte kalmıştı...

Bak kalplerimiz de bakiredir. İlk aşkımız bizi kanatır. Kalbi sonuna dek açar. İşte bu yüzden, insanlar ilk aşklarını unutamazlar. İlk aşklarımız, bize aşkın ne kadar derine gidebileceğini gösterirler.

27.08.2018

HER MELEK KORKUNÇTUR-SUSANNA TAMARO

     

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git kitabıyla tanıdığımız yazarın hayatını anlattığı kitabı.Zor ve sorunlu bir çocukluk geçirir.Sorunlu bir anne ve sorumsuz bir baba ile aile ortamından kendini soyutlar.Beklediği sevgi ve ilgiden mahkum olmak  ruhunda derin yaralar açar.Doğaya karşı ilgilili olmasına rağmen dersleri çok kötüdür.


Tek destekçisi anneannesidir.

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git kitabında bazı karakterlerde aile üyelerinin kişiliğini yansıttığını belirtmiş.Derin anlamları olan paraflarla okunması gereken kitaplar arasında...

Alıntı;

    Mistizmin yolları,zorunlu geçiş olarak çöle ulaşmayı zorunlu kılar ve bu doğrudur;çünkü sadece çevrenin boşluğuyla,bütün yanılsamaların terk edilmesiyle,bizi farklı bir boyuta ulaştıracak olan patika görülebilir.Kargaşada,zihin dağınıklığında bu aşamayı geçmek mümkün olmaz.Eski geleneklere göre,toprağın tohumların yeni hayatını kabul etmesi için tarlalar,hasattan sonra yakılırdı.
     
      Çöl ise ara bir durumdur;özellikleri arasında tarafsızlık yoktur.Çöl serapların belirdiği,düşüncelerin zincirlerinden kurtulduğu,iblislerin belirdiği yerdir.

     Benim en sadık iblislerim şiddet ve korkuya ait olanlardır;hep bir arada dolaşır ve sürekli birbirlerinden korku ve savunma tepkisi,alt etme,yaralama,yok etme,ezme arzusu üretirler.

19.08.2018

İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN



İçimizdeki Şeytan  Kürk Mantolu  Madonna kadar popüler olmayıp gölgede kalmış bir kitap.İnsan psikolojisini ustalıkla çözümleyen Sabahttin Ali romanında gerçek kişilerden esinlenmiş.Bir aşk hikayesinin içinde zamanın Türkiyesini,milliyetçi gelişmeyi insan doğasını analiz ediyor.İçimizdeki Şeytan asla yapmayız dediğimiz kötülüklerin değişen şartlarda  insan doğasını nasıl şekillendirdiğini,aydın görünen insanların  bir anda nasıl değişebileceğini gösteriyor.

"Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz." 

15.08.2018

Kuşlar Yasına Gider


Baba,oğul arasındaki sevgi ve ilişkiyi anlatan bu kitapla yazarla tanışmış oldum.Yıllar önce bir trafik kazasında bir bacağını kaybeden Aziz beyin yeni bir protez yaptırmak için Ankara'da yaşayan oğluna gelmesiyle başlıyor.

İlerleyen sayfalar da gençliğinde şoförlük yapan babasının geçmişine uzanıyor ailesiyle olan ilişkisini irdeliyoruz.Hastalığı sürecinde Ankara Denizli arasında yolculuk yapıyor ve buram buram Anadolu kokan türküler dinliyoruz.

Varoluş sebebimiz olan babaları ne kadar tanıyor,ne kadar anlayabiliyoruz? Yazar yaşam mücadelesin de eksik yanlarımızı gösterirken okuyucuya kendini sorgulatmayı başarmış.

Alıntılar;
''Çünkü, diye devam etti babam; hırs atına binenler, çoğu kez ne vakit düştüklerini anlayamazlar''

''Büyük ihtiyaçların küçüldüğü, küçük ihtiyaçların büyüdüğü döneme yaşlılık diyorlar.''

''O insanların yüzleri var ya yüzleri, dağıttıkları çaydan daha sıcaktı.''

''Bizim kapımız hiç içeriden kilitlenmedi ki oğlum, dedi kendi kendine konuşurcasına; biliyorsun, gece gündüz anahtarı üstünde durur, kim gelirse açar girer.''
Gömü'ye giriyoruz, dedi bana, buradan yavaş geç.
Vitesi küçülttüm hemen, yolu incitmekten çekinircesine yavaşça geçtim kasabanın içinden.
Radar mı var burada, diye sordum o sırada, her defasında onun için mi uyarıyorsun beni?
Yok, dedi.
O halde, dedim; vaktiyle burada kaza geçirdin de, netameli bir yer olduğunu bildiğin için uyarıyorsun?
Yok, dedi yine.
Yüzünü buruşturarak, sol bacağını elleriyle tutup biraz daha sağa, öteki bacağının yanına aldı.
İki yıl evvel karakış nasıl bastırmıştı hatırlarsın, dedi gözlerini yoldan ayırmadan; neredeyse saat başı, kötü kötü haberler geliyordu memleketin her tarafından. Kopan çığların, kapanan yolların, iptal edilen uçak seferlerinin, irtibat kurulamayan köylerin ve yolda belde mahsur kalanların haddi hesabı yoktu.
Bunların Gömü'yle ne ilgisi var, dedim.
İşte o karakış bastırdığında, diye devam etti babam; televizyonun verdiği akşam haberlerinde gördüm ben Gömü'yü. Üzerinden geçtiğimiz şu yolda bir sürü araba mahsur kalmıştı, kamyonlar, TIR'lar, otobüsler ve otomobiller yarı bellerine kadar kara gömülü vaziyette, peş peşe, öylece bekliyorlardı. İnsanlar çaresizlikten, avuçlarının içine hohluyordu camlarda; titremekten bir hâl olmuş, çeşit çeşit yüzlerce insan. Aralarında çocuklar, hatta henüz memeden kesilmemiş ufacık bebeler de var tabii... İşte o vakit bu Gömü'nün ahalisi hep birlikte ellerinde battaniyelerle, çeşitli yiyeceklerle arabalara doğru koştu karların içinden. Kamyonculara, otobüs yolcularına yiyecek verdiler, çay dağıttılar o soğukta.
Durdu babam, son cümleyi söylerken sesinin rengi değişmişti; öne doğru eğilip boynunu uzatarak 
yutkunmaya çalıştı ama yutkunamadı ve birden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Ben o sırada ne yapacağımı bilemedim.
Len Müslüman, durduk yere niye ağlıyorsun sen, dedi annem arka koltuktan; kendi derdimiz bize yetmiyor mu? Yolda kalanlara yiyecek vermişler,çay dağıtmışlar işte, ne var bunda ağlayacak?
Yahu, dedi babam hıçkırıklarının arasından; o insanların yüzleri var ya yüzleri, dağıttıkları çaydan daha sıcaktı.''



Beni Asla Bırakma

Kitapta ,ıssız bir yerdeki yatılı okul olan Hailsham da belli bir amaç için büyütülen çocukların,gençlik yaşlarında kendilerini bekleyen dramatik sonlarına doğru gidişini anlatıyor.
Okuldan önce ki yaşamları hakkından bilgileri yok. Hailsham yatılı okul olmasına rağmen okulda öğretmenler değil gözetmenler var. Eğitimin yanında bedenlerine cok iyi bakmaları anlatılır. Çünkü hepsi klonlanmış birer organ bağışçısıdır.

Kathy'nin 25 yıla yayarak anlatımıyla sevinçleri,mutlulukları ve aşkları ve tükenişlerine tanık oluyoruz.

Ingiltere'de en iyi 100 roman arasında gösterilen bir başyapıt.Nobel ödüllü Japon yazar Kazuo İshiguro'nun okuduğum ilk romanı. Yazarın hayal gücüne hayran kaldığımı belirtmek isterim.

Alıntılar;
''Her şeyi daha farklı görmeye başladım. Önceleri tuhaf şeylerden kendimi çekerken, artık tam tersine sorular sormaya, yüksek sesle olmasa bile en azından içimden her şeyi sorgulamaya başladım.''


 "Belki de hiçbirimiz yaşadıklarımızı tam olarak anlamıyor ve yeterli zamanımız kalıp kalmadığını hissedemiyoruz."                                                                                                                   
''Bir yerlerde bir ırmak olduğunu düşünüp duruyorum. Suları coşkun bir ırmak. Suyun içinde iki kişi var ve birbirlerine tutunmaya çalışıyorlar, bütün güçleriyle uğraşıyorlar, ama sonunda dayanamıyorlar. Akıntı çok kuvvetli. Birbirlerini bırakmak, ayrı yerlere sürüklenmek zorundalar. Sanırım bizim durumumuz da bu.''

Beyaz Geceler


Kahramanımız Petersburg'da yaşayan yalnız ve hayalpereset bir yazar.
 Sessiz sokaklarda saatlerce yürüyerek yalnızlığını unutmaya çalışır. Bu gecelerden birinde hüzünlü bir genç kıza rastlar.Sarhos biri kızı rahatsız ederken müdahale eder böylece kızla aralarında bir dostluk başlar.
   Böylece geceleri gizlice buluşup sohbet etmeye başlarlar. Hayallerini anlatabildiği icin cok mutludur saatlerce konusurlar.  Nastenka'nın uyarılarına rağmen zamanla kıza aşık olur.Tek taraflı bir aşk olmasını kabullenecek kadar heyecan duymaktadır. 

   Nastenka kör büyükannesiyle yasamaktadir . Bir zamanlar kiracıları olan bir gence aşıktır.Ancak genç evlenmeye hazır olmadığını söyler ve bir yıl süre ister.Süre dolmak üzeredir.Nastenka heyecan içindedir.Evleneceği hayalini kurar.Bir yandan da yazara olan ilgisi devam etmektedir.Nastenka'nın gelgitleri Hayalperet yazarın aşkı ve acısını okuyoruz.

Alıntılar;
“Ama nasıl yalnız? Yani hiç kimseyi görmüyor musunuz?”
“Ah hayır, görmesine görüyorum –ama yine de yalnızım.”

“Çünkü insanlar kendileri mutsuz olmadıkça, başkalarının mutsuzluğunu asla anlayamazlar.”

"Yirmi yıl sizi sevmiş olsaydım yine de şu andakinden fazla sevemezdim ."

1.08.2017

Ari-Kitap Özeti

UYUMAK BİR LÜKSTÜR
ANKARA
1922
Yatağa girmediği ikinci geceydi. Ara ara içtiği acı kahveler zihnini uyardıkça, yorgunluğunun yerini geçici zindelik hali alıyordu. Kahvelerin yetmediği yerde ise, imdadına sıcak bir banyo yetişiyordu. Paşa, inatçı uykusuzluğun ağırlığını, Ankara’nın berrak sularında akıttı. Kurulandıktan sonra yeniden geceliğini giydi. Kenarına oturduğu yataktan kalktı. İstirahat odasının hemen karşısında olan çalışma odasına yöneldi. Çalışma masasının hemen arkasındaki ahşap pencereyi araladı. Biraz temiz hava aldı. Ardından yeniden masasına oturdu. Aynı yerde, ancak bilincinin ilerlediği sayfadan devam edebilirdi kitabına. Gece boyunca elinden bırakmadığı kalın kitap, bir tarih kitabıydı. Geçmiş, derslerle ve sınavlarla doluydu. Yaşanmışların çarklarından geçerken, şimdinin nasıl da hala aynı çarklarla döndüğünü algıladı paşa. Her sayfa ayrı bir açılıma, ayrı bir anlama çıkarıyordu adeta.
Güdük akrep, sırık yelkovanla defalarca selamlaştı bu arada. Ömürle anlaşmalı zaman, ileri doğru akarken paşa, olabildiğince geriden gelerek şimdiyi anlayacak ve daha da önemlisi de geleceği öngörecekti. Koyu tonların hakim olduğu odada, karşı duvarda asılı pirinç saate dikkatlice baktı. Neredeyse beş olacaktı. Bir an düşündü: Biraz uyusa hiç de fena olmazdı aslında. Vücudundaki her hücrenin gerçek bir dinlenceye ihtiyacı olduğunun o da farkındaydı. Ancak inatçı ve direngen ruhu müsaade etmedi.  Mütemadiyen çalışan üstün aklı ve vicdanı durmaksızın yokluyordu paşayı. Sanki bedeni zamanla boğuşurken arka planda zamanın çok ötesinde çalışıyordu bilinci. Gün; yalnızca yirmidört saatti. Peki memleket meseleleri? Ya araştırmaları? Uyku ne büyük lükstü?
İnşa edilecek kadim bir ülke vardı avuçlarında. Omuzlarında her bir canın, her bir şehidin ve her karış vatan toprağının sorumluluğu ile uyumak kolay mıydı?
Memleketin her bir varlık tuğlası, Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış güzel milletin eşsiz parçalarındandı. Her parça farklı dokudan, farklı kokudan ancak aynı özdendi. Paşa, hakikati biliyordu elbet. Eğitimsiz tuğlaların üst üste konulduğunda, gelecekte olabilecek kuvvetli bir sarsıntıda birbirine tutunamayacağının bilincindeydi. Çünkü tuğlalar çeşit çeşitti. Ermenisi, yahudisi, sünnisi, alevisi, Türkü, lazı, kürdü, çerkezi, kadını, erkeği, çocuğu… Hepsi bir cephede ve yalnızca bir amaçla savaşmıştı. Kurtuluş savaşından çıkan her umut zerresi şimdi gerçekten bir aradaydı.
Paşanın, Güneş sarısı kirpikleri ile çerçevelenmiş gök mavisi gözleri, sanki geleceğe açılan birer pencereydi. Görüyordu ki; yalnızca yurtta sulh fikri yerelde daimi kılınırsa, sulh tüm cihana Türk eli ile yayılabilirdi. Paşa uyuyamazdı. Uyusa tuğlalar birbirini tutar mıydı? Bunun için önce o sonra da milleti temeli anlamalıydı. Paşa, derinlere inmeliydi, çıplak elleriyle uykusuzca kazmalıydı tarihi. Bazen yorgunluktan iç çekmeliydi ruhu ve hatta tarihin keskin dönemeçlerinde kanamalıydı avuç içleri. Ama asla uykuya teslim olmamalıydı… Çünkü uyku; dehaların yaşamında dinlence değil, yalnızca amaçların önündeki vakit kaybı olabilirdi...
Kitap daha ilk sayfaların da sizi içine çekiyor.
Geçmişin, geleceği şekillendirmesine tanık olurken,tarihin bilmediğim kuytularına giriverdiğimi gördüm.
Özellikle yazarın kurgusuna hayran kaldım.Roman,tarih,polisiye bir kitapta toplanmış.Yakın geçmişizde yaşanan olayları da (aselsan) ele alması konuyu daha da ilginç hale getirmiş.
Atatürk'ün tarih araştırmalarına destek vermesini,kendi çalışmalarını,yeni bir ülkenin şekil almasını okumak çok keyifliydi.
Tarihini bilmeyenlerin yalan tarih üretme çabalarına tokat gibi gelecek bir kitap.
Kitabın detaylı inceleme ve araştırma ürünü olduğunu ilk sayfalarda kavrayabiliyorsunuz.
Öylesine heyecanla okudum ki kaçırdığım bir nokta olabilir düşüncesiyle yeniden okumak istiyorum. #ciceksekbantufekci #destekyayınları #ari