Sayfalar

7.02.2014

''AĞLATAN''-Kitap Tanıtım

Tanıtım Videosu



Arka kapak


Yazar Hakkında;
EROL ÇELİK 

1973 Artvin doğumlu. İTÜ Kontrol Sistemleri mezunu. 9 yıl boyunca Joy Fm ve 

Süper Fm ulusal radyolarında DJ olarak çalıştı. “Heyula”, “satranç ve şövalye”, “19 Numaralı 

Koltuk” isimli gerilim tarzında 3 öykü kitabı bulunmaktadır. Son 10 yıldır özel bir ulusal 

televizyon kanalında çalışmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır.

YAYINLANMIŞ KİTAPLARI

Heyula (2007)

Satranç Ve Şövalye (2009)

19 Numaralı Koltuk (2011)

Ağlatan (2014)

FİLMOGRAFİ

Kendi yazdığı ve yönettiği filmler;

Vasiyet (2007)

Sandıklı Gelin Efsanesi (2008)

Son İstek (2008)

Temmuz Yağmuru (2010)

Neşet-i Saniyye Teknesi (2011)

Takıntı (2011)

Sülük (2011)

Kıyamet Yağmurdan Sonra (2012)

Gelecek (2012)

Anahtar (2013)

 Tanıtım Yazısı

Her şey, gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir...

Bu yüzden, merak edersin ve merakının peşinde koşarsın...

Bu yüzden, inanmak istediğin öyküyü yaşamak istersin...

Bu yüzden, kendin hayal etmişçesine o öykünün içinde olmak istersin...

Bu yüzden, sadece öykülerde olur zannettiğin bir aşk yaşamak istersin...

Bu yüzden, bir cadı masalına inanırsın... 

Bu yüzden, hiç deniz olmayan bir yerde, deniz feneri öyküsüne inanırsın...

Bu yüzden, ağlamamak için çırpınırsın... 

Her şey, gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir...


Tanıtım yazıları

- Türk gerilim yazarı Erol Çelik’in 4. Kitabı Ağlatan, raflarda. 

- Çorak toprakların ortasında yemyeşil bir köy. Etrafında hiç deniz bulunmayan 

ama deniz feneri bulunan bir köy. Ağlayarak tedavi olan köylüler. Deniz fenerine 

mahkum yaşlı bir kadın. Karakterleri birbirlerinden çok farklı bir sürü ayyaş. 

Topal bir hancı. Asla sönmemesi gereken ışık. Ruhları kararmış adamlar. Yolu 

yanlışlıkla bu köye düşen bir gazeteci. Gerçekleri öğrenmek isterken, gerçek 

olmasını istediği olaylara sürüklenen bir gazeteci. Genç bir kızın kaderinde 

yaşamak isteyen ama gerçeği kaybeden bir gazeteci. 

Erol Çelik yeni kitabında, gerçek olmasını istediğiniz şeylerin arasında dolaşıyor.

Türk gerilim yazarı Erol Çelik’ten, Ağlatan. 

- Erol Çelik, 4. Kitabı, ilk romanı Ağlatan’la yeniden raflarda. İlginç kapak 

tasarımı, gerçeklikten bir an bile uzaklaşmadan, mistik konusuyla, gerilim seven 

okuyucularının karşısına çıkıyor.

“Her şey gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir,” diyen yaşlı bir ayyaşın ve 

dokunduğu kişileri, ağlatarak rahatlatan yaşlı bir kadının dünyasına düşen bir 

gazetecinin öyküsüdür bu. 

- Kendisini, gerçek olmasını istediği bir dünyanın içinde bulan, hayallerindeki 

kadından bile güzel bir kızla karşılaşan bir gazetecinin öyküsünü anlatıyor, 

Ağlatan. Dev bir avcının elindeki fenerle aydınlanan bir köyde hapsolmak mı, 

yoksa buradan çıkmamak için çırpınmak mı, ilginç olan?

Türk gerilim yazarı Erol Çelik 4. Kitabı ama ilk romanı Ağlatan’la yine raflarda.

- Erol Çelik son romanı Ağlatan’da sizi fantastik ama tamamen gerçek bir dünyanın 

ortasına itiyor. Öyle bir yer geliyor ki, insanları dokunuşuyla ağlatan bir kadına 

inanıp inanmadığınızı düşünmekten daha çok, o kadının size dokunup dokunmak 

istemediğini düşüneceksiniz. Öyle bir yere gelecek ki tetiği çekip çekmemek sizin 

insiyatifinizde zannedeceksiniz. Ve sonunda nerde uyanmak istediğinize siz karar 

vermek isteyeceksiniz. 

İlginç bir dünyada nefes almak için, Ağlatan’ı ziyaret edin.

- Herkes kendi zalim dünyasını kendisi yaratır. Erol Çelik, yeni romanında, kendi 

zalim dünyasıyla karşılaşan bir gazeteciyi çelişkili bir duruma sokuyor. Yaşamak 

istediği aşk, olmak istediği yerde değilse, bu uğurda hangi kaderi feda edeceğinin 

sınavını veriyor. 

Türk gerilim yazarından, gerçek olmasını isteyebileceğiniz bir roman, Ağlatan.

Erol Çelik Ağlatan Hakkında;

1996 yılında bir öykü yaşamak istedim. Gerçek olmasını istediğim bir öykü. Kendim 

hayal edip, o öykünün içinde olmak istedim. Bu yüzden merak ettim ve merakımın peşinden 

koştum. İnanmadığım ama inanmak istediğim bir öykü olsun istedim. Bu yüzden hiç 

tanımadığım bir dünyada, hiç tanımadığım insanların yanında olmak, onların aldığı soluğu 

hissetmek, onların inandıkları şeyleri kabullenmek istedim. 

Bu yüzden o öykünün kahramanı oldum. O kahraman, benim gibi düşünsün istedim. 

Ona sadece öykülerde olur zannettiği bir aşk yaşatmak istedim. Bir cadı masalına inanmasını, 

o cadının köylülere yaptığı kötülükleri yaşamasını istedim. Hatta kibrinin kurbanı olup, 

kendini cadıdan üstün görmesini, köylülere yardım etmesini istedim.

Hiç deniz olmayan bir yerde, deniz feneri öyküsüne inanmasını istedim. Hiçbir şey 

elinde olmasa da, sahiplenmesini, sanki aklında ürettiği bir dünyadaymış gibi yaşamasını 

istedim.

“Her şey gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir,” diyen yaşlı bir adamın sarhoş 

gözlerinde, onun anlattığı öyküyü gerçeğe çevirmesini istedim. O öyküyü gerçeğe çevirip 

çevirmeyeceğinin sürüncemesini yaşamasını istedim. 

Gerçek olan, yaşlı adamın anlattığı öykü olmasa da, o öykünün kahramanı olmak 

istedim. Bunu yapabileceğime inandığım an, Ağlatan’la yüzleşmeye hazır olduğum andı. 

Bu yüzden, ağlamamak için çırpınmaya hazırdım.

Bu öykünün kahramanı kim diye sordum kendime?

Bu öykünün kahramanı, Ağlatan’ın kudretini kıskanıp, onu, kibriyle yok edebilir 

miydi? Ağlatan’ın bir kadın olduğunu anladığı an, bu mücadeleye aşkı için girdiği an, 

sonuçlarına katlanabilir miydi?

Ne kadar uğraşsa da, gerçek olmasını istediği bir öykünün kahramanı olabilir miydi?

Bunu öğrenmek bile, beni o öyküyü yaşamaya zorladı.

Bu yüzden, yaşlı bir kadının dokunuşunda ağlamak bana cazip geldi. 

Beyaz bir deniz fenerinin gölgesindeki kızın çığlığını duyduğum an, neyin gerçek, 

neyin hayal olduğunu öğrenmek istedim. Her attığım adımda, mistik bir öyküyü kucaklamak 

istedim.

O zaman bu öykünün kahramanı olmalıydım. 

Oldum da.

İşte o zaman, gerçek olmasını istediğim o mistik öykünün lanetini soluduğumu fark 

ettim. Fotoğraf makinesindeki donuk bir kare olarak yaşamayı kabul ettim.

Bu yüzden son sözü koymak istedim ama son sözü bulamadım. Onun peşinden 

koştum. Gerçek olmasını istediğim öykümün peşinden.

Ağlatan der ki, “gerçekler gözyaşlarınızla yıkanabilir.”

Bence, bu öykü boyunca kimsenin sizin başınıza dokunmasına izin vermeyin.

Erol Çelik…




1 yorum: